20121124

gel-git

böyle şey gibi..
Çağırınca gitmezsin. niye bilmezsin ama. Aslında çok istersin. ama gitmezsin. sonra sen çağırırsın. Gelmez. üzülürsün. neden üzüldüğüne şaşırırsın. Acaba o da üzüldü mü dersin. gelmediği için herhalde üzülmemiştir diye düşünürsün. Sonra gitmediğine üzülürsün. neden üzüldüğüne şaşırırsın. neden gitmediğine. Belki o da şaşkındır dersin. şu anda şaşırıyordur. Bi dahaki sefer için karar verirsin. sen de kesin gidersin. böylece daha sonraki sefere o da kesin gelmiş olur. Sonra. sonra sevinirsin işte. Sevinirsiniz. sen de. o da.
bunun gibi..

20121031























                                                            Ekim 2008                                                                          Ekim 2012

4 sene olmuş, ben hala kırmızı giyiyorum.

20121030

Bana İstanbul'dan en çok sevdiğim şeyi yollayan bir kuzenim var. Bu gece yollamış, mesajla. Sımsıkı sarıl, öyle uyu demiş. İyi ki yollamış buraya. Çünkü ben gel deyince, hiç gelmez. Hiç gelmedi. Ama artık bu gece birlikte uyuyabiliriz.
Kuzenimi seviyorum.

20121017

evren

Merhaba.
Sonunda evreni anlamaya başladım. Aslında evren çok iyi niyetli. Evet, bazen dünyalar kadar istediğimiz şeylerin olmaması için elinden geleni yapar, zorlukla elde ettiğin bir şeyi pat diye elinden alıverir. Hatta bazen o kadar haklı olmana rağmen o kadar haksız durumdasındır ki, elinden hiçbir şey gelmez. Bunların hepsini evren yapar. Bu yüzden evrene hep çok kızarsın. Ama ben bu hafta ne öğrendim biliyor musunuz gençler?
Evren tasarlıyor!
Ben 'her şeyde bir hayır olduğuna' hiç bu kadar çok inanmamıştım. Sayamayacağım kadar dersten haksız yere kalmamın ne hayrı olsundu ki? Boşuna uğraşıp didinmiş olmamın, sürekli insanlara dertlerimi anlatıp anlayış beklememin, aptal ünlü mimarlara beni derslerine kabul etmeleri için yalvarmamın, sürekli ablamı arayıp beni kendime döndürmesini istememin, gözlerini hırs bürümüş kendilerinden başka bir şey düşünmeyen insanlardan yardım isteyip sürekli reddedilmemin, ama en sonunda hepsini başarıp birdenbire her şeyi tekrar kaybetmemin nasıl bir hayrı olabilirdi ki?
Evrenin planları arasında kuralları değiştirmek varmış. İşte hayır buymuş meğer. yeni kurallar. Artık niye şu anda hiç de haketmediğim şeyleri yaşadığımı biliyorum. Evrenin benim için planlarını şimdi anladım ve bu yüzden tüm bunları yaşadığım için neredeyse çok mutluyum.
Hazır mezun olamıyorken, tekrar erasmus'a başvuruyorum;)

20121003

Bu hafta okulum açıldı.
Çok fazla "okulumu çok seviyorum, keşke hiç mezun olmasam ki..." dediğim için mezun olamıyorum. Evren hiç olmayacak dualarımı kabul ediyor. Erasmus yaptığım sevgili şehir Genova, meğer erasmus öğrencilerini o kadar çok sevmiyormuş ki, tam puan alanlara bile delicesine düşük notlar vermiş. O yüzden benim orta halli ama başarılı puanlarımın hepsi burda başarısız sayıldı. Yani diyeceğim şu ki, kaç tane dersten kaldığımı bilmiyorum. O kadar çok ki, saymamaya karar verdim.
Sürekli erasmus şarkıları klasörümü dinleyip, herkese bağıra bağıra 'iyi ki gitmişim, bi daha olsa bi daha kalırım derslerden, hiç önemli değil' diyerek kendimi avutmaya çalışıyorum; sonra da fotoğraflara bakıp erasmus arkadaşlarımla konuşup onları ne kadar da çok sevdiğimi düşünüyorum. Çok da işe yarıyor! Gerçekten bu kadar çok dersten kaldığım için kendimi hiç üzüntülü hissetmiyorum. Şimdilik yani. İlerleyen zamanlarda belki üzülebilirim, bilmiyorum.
Mesela seneye bence kesin üzülebilirim. Çünkü tüm arkadaşlarım mezun olmuş olacaklar. Onlar o kadar iyi kalpliler ki, böyle sürekli sarılasım geliyor. Ben çok sarılınca beni ittiriyorlar, çok konuşunca 'ay ne çok konuştun betül' diyorlar. Sonra gülüşüyoruz. Tekrar gülüyoruz. o kadar çok gülüyoruz ki, hep sesimiz kısılıyor. O yüzden bu sene hep güleriz.
Ama seneye bilmiyorum. Çünkü kaldığım derslere onlarsız girince aklıma hep acayip espriler geliyor. Sonra biraz gülüyorum, aklımda tutayım da yarın yapayım diyorum, ama akşam olunca bile esprilerimi unutuyorum. Seneye hep bi yere yazarım artık esprileri. Sonra ararım, tekrar gülüşürüz. Belki sesimiz bile kısılır.
Sonuç olarak, evet, bu hafta okulum açıldı. Şimdi hava atmak gibi olmasın ama 16 ay tatil yaptıktan sonra bence de biraz çalışmayı hatta belki de okulumun uzamasını bile hakettim. (aslında bunu haketmedim) ama artık çalışmanın zamanı geldi. O yüzden sabah olduğunda arkadaşlarıma yine koşarak sarılıp derslerime gidip, esprilerime güleceğim.

20120923

EVET!

Bugün lisedeki en sevdiğim hocam, "EVET! Artık göğe bakabiliriz." diyerek evlendi, diğer çok sevdiğim hocamla. Diğer çok sevdiğim hocam beni tanımaz, çünkü maalesef hiçbir zaman onun dersini alamamıştım. Ama benim sevgimi çoktan Hakan Günday'ın hocası olmasıyla, ablamın en sevdiğim ve uğurlu sayısı kök 13 olan çok yakın arkadaşının onu çok seviyor olmasının haklı bir nedeni olduğunu düşünmemle ve küçükken arkadaşımla yazdığımız tiyatro sahnesine bir tek onun, hocamız olmamasına rağmen ilgili bir şekilde yaklaşmasıyla kazanmıştı. O yüzden onu da çok severim. Ve bu yüzden en çok sevdiğim hocam, bence tam çok sevdiğim hocama göre olmuş!
En çok sevdiğim hocam, bugün birlikte göğe bakacaklarını söyleyince çok heyecanlandım. Gerçi ilk önce "EVET! Artık eve bakabiliriz." dediğini sanmıştım. İhihi dedim yanımdakine, tabii evlenmek, ev almak filan. söz oyunları. tam onlara göre. Ama aslında evlenirken en çok sevdiğim şiirin, en çok sevdiğim kısmını söylediğini öğrenince ellerimi yanaklarıma koyup, "aaaay ama ayy çok güzelmiiş, ay çok heyecanlı!" diye bağırıp, sarılma sırasının bana gelmesini bekledim.
Sonra otobüse bindiğimde -otobüste çok acayip şeyler düşünürüm- uzun zamandır durağa uğramadığım için göğe bakmadığımı düşündüm. Üstelik bulutlar en sevdiğim mevsimlerindeler! Ayrıca ben göğe evlendikten önce de, sonra da, evlenmeden de, her zaman bakmak isterim. O yüzden durağa daha çok uğramam lazım. Bunları düşündüm. Zaten en çok sevdiğim hocam, yıllar önce bana elinde kocamaan bi yüzükle sarıldığında, "Yaz Betül, tamam mı, bırakma yazmayı." demişti. Şimdi ben nasıl durağa uğramam?
Bir de bugün benim doğum günümdü. Bugünkü dileğim; en çok sevdiğim hocamla, çok sevdiğim hocam her zaman çok mutlu olsunlar! Hüf!

20120714

döndüm.

Türkiye'ye döndüm. 2 hafta oldu. Biliyorum buraya pek fazla yazmıyorum, ama bi defterim var benim. Oraya hep yazarım. Ama oraya bile 2 haftadır yazmıyorum. Yazamıyorum.
Kalemi elime alayım, bi ben döndüm, burdayım, artık Genova'da değilim yazayım diyorum, elim gitmiyor. Genova defterime böyle bir şey yazasım gelmiyor, sanırım yeni bir deftere başlayacağım.
Genova'dayken hep, dönünce orayı çok özleyeceğimden korktum, alışamayacağımdan, en kötüsü de etrafımdaki herkesin bunu anlayacak olmasından korktum. Ama havaalanına ayağımı basar basmaz, öyle bi alıştım ki Ankara'ya... Sanki hiç ayrılmamışım, sanki hiç oralara gidip öyle günler yaşamamışım gibi hissettim.
Burayı çok seviyorum, oradan ayrılıyorum diye çok ağladım, ama gelir gelmez de sustum. Genova'ya da çabuk alışmıştım, buraya da alıştım. Bi kere Genova'nın rengarenk evleri, daracık şeker gibi sokakları ve dünyanın en iyi insanları olabilir; ama burda da ayran diye bi gerçek var. Bu kadar özlediğimi bilmiyordum; ama 15 gündür ayran içiyorum, o yüzden sürekli uyuyorum. Genova'da 3 senelik uyuduğumu bildiği için, annem beni sürekli erkenden uyandırıyor. Rüyamda hep erasmus görüyorum, o yüzden üzgün uyanıyorum.
Ama aslında üzgün değilim, çünkü sanki çoook uzun yıllar önce ordaymışım ve artık üzüntümün geçmesi için yeterli olan zaman geçmiş gibi geliyor. O yüzden fotoğraflara bakmak istemiyorum, videoların bulunduğu klasörleri artık açmıyorum. Çünkü onlar o günlerin aslında çok yakın bi zamanda olduğunu hatırlatıyorlar, üzülmek istemiyorum.
Etrafta erasmus'lu espriler yapınca kimse anlamıyor, gülmüyor. Açıklamaya çalışıyorum, bi daha yaptığımda ordaki gibi hep birlikte gülelim, aynı zamanda aynı esprileri burda da yapalım diyorum, ama o taraftan bahsetmeye başlayınca susmuyorum. İnsanlar sıkılıyor artık, hissedebiliyorum, o yüzden aklıma erasmus'lu espri gelince, kendi içimden deli gibi gülüyorum.
Verdiğim en doğru kararlardan biriydi sanırım erasmus yapmak. Kaldığım derslere de, belki uzayacak olan okuluma da, uzak kaldığım insanlara da, kaçırdığım bir sürü filme de, içemediğim ayranlara da, her şeye, her şeye değdi.
Sonuç olarak sevgili Genova, bebeğimsin.

20120618

İyi ki doğdun!!

Merhaba. Benim kırmızı yanaklı bir arkadaşım var. Gülünce yanakları kırmızı oluyor. Üşüyünce, yorulunca hep kırmızı. Heyecanlanınca daha çok kırmızı. Ama fotoğraflarda hep bembeyaz çıkar, heyecanlıyken bile. Bembeyaz çıkınca hemen üzülür. Aslında kırmızı yanakları olan arkadaşım üzülünce, ben de üzülürüm. Çünkü o benim arkadaşım.
Okulun ilk gününde, ilk dersinde, beyaz saçlı hoca "Betül" dediğinde, ikimiz de ayağa kalkmıştık. Hayır, beyaz saçlı hoca soyadlarımızı okumuyordu. İşte o zaman, kırmızı yanaklı kız dönüp bana bakmıştı, yanaklarını ilk defa o zaman görmüştüm. O günden beri arkadaşım Betül ne zaman üzülse, ben de üzülürüm. Çünkü o günden beri kırmızı yanaklı kız, benim arkadaşım.
Dersten sonra birlikte yemeğe gittik, okulu gezmeye başladık. Daha sonra Ankara'yı gezdik ve sonra Kapadokya'yı. Şimdi de İtalya'yı gezdik birlikte. Kırmızı yanaklı kız, artık kırmızı yanaklı kanks'ım oldu.
Bugün onun doğumgünü ve ben onu o kadar özledim ki... Nice mutlu mutlu senelere biricik arkadaşım, hep böyle kocaman gül hep, çok çok çok seviyorum senii. Çok az kaldı, gelince o kırmızı yanaklarından kocaman öpücem! :)

20120314


İşte gençler, bu da benim Genova'yı seçme sebebim. :)

20120304

'bu gece son' geceli günler.

Ben taşındım. Ev arkadaşlarımdan 2si ülkelerine döndü. Ben de, yemek yapmaya ne kadar bayılsam da, yurdun bedava verilen süpersonik yemeklerine kanarak yurda çıktım. 2 hafta oldu çıkalı, ama ben daha yemek yemedim. Çünkü daha 2 gün önce yazıldım. Çünkü Tanrım, yapacak o kadar işim var ki! Ama ben hala boş oturuyorum. İtalyanlar o kadar rahat, o kadar boş, o kadar tembel insanlar ki ben de onlar gibi davranmaya başladım. Yapılacak onca işin arasında ben hala hiçbir şey yapmıyorum.
Ama sonuç olarak Erasmus'umu uzattım! Normalde çoktan dönmüş olmam gerekiyordu Türkiye'ye, ama Haziran'a kadar burda kalıcam. Böyle boş boş oturmaya biraz daha devam edeyim diyorum. 2 haftadır herkes gidiyor teker teker. En sevdiğimiz tüm arkadaşlarımız gitti resmen. Şilili kızlar da gitti. Onlar benim burdaki ilk arkadaşlarım. En iyi kalpli millete denk gelmişim bence. Onlar olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Evet burda 30'dan fazla Türk erasmus var ve hepsi birbirleriyle yardımlaşarak her şeylerini yaptılar, ev buldular filan; ama ben geldiğimde kimse yoktu. Strese girip, biraz fazla erken gelmişim ihi. Şilili kızlar eğer kötü kızlar olsaydı geri bile dönebilirdim, ama onları o kadar sevdim ki, her şey daha da güzel oldu. Bir tanesi benim Türk arkadaşımla tanışıp, hoşlaşıp Türkiye'ye bile gitti. Durup durup Türkçe konuşuyor. Ayrıca onlar bana ispanyolların arasında da çok yardım etti. İspanyolların hiçbirisi İngilizce bilmez. Hiçbirisi ama. Ve ben İspanyollarla kaldığım için bizim ev sürekli 20 ispanyol ve şilili kızlarla dolardı. Hepimiz İtalyanca da bilirdik, ama İspanyollar İtalyanca da konuşmazdı. Bilirlerdi; ama konuşmazlardı. Şilili kızlar hem İtalyanca hem İngilizce bilirler. Ben 20 tane bağıra çağıra İspanyolca konuşan insanın arasında tek İspanyolca bilmeyen olarak oturduğumda -ve bu nerdeyse 3-4 günde 1 olurdu- bi tek Şilililer bana dönüp de aman efendim betül, bu böyle dedi şu şunu dedi deyip çevirirlerdi. Oysaki onlar Türklerin arasındayken, Türkler de haldur huldur Türkçe konuşurlardı. Ama onlar ertesi gün bana yine yardım ederlerdi. Böyle iyi kalpliydiler.
Şimdi onlar gitti. Başkaları da gitti. En yakın arkadaşlarım gitti. Dün de çok sevdiğim birisi gitti. Bundan sonra gidecek kimse kalmadı. Ama bi baktım ki, yeni kişiler gelmiş. Daha da çok olmuşuz sanki. Onları da çok sevdim. Yeni şilililerle bile tanıştım. Sadece Şili değil, Güney Amerika'daki herkes çok sıcakmış, onu öğrendim mesela. Artık benim milleti çağıracak bi evim yok, ama şimdi eskisinden daha çok evimiz var. Her gün bi yerde yemek yiyoruz. Şimdi hem az internetli ama yemekli yurdum var, hem de acayip internetli eski evim var.
Bir de burda başka bir şey daha öğrendim. Önceden benim etrafımda hep iyi kalpli kişiler vardı. Belki bazıları az iyi kalpliydi, bazıları çok iyi kalpliydi; ama hiç ben kötü kalpli birisini tanımamıştım ya. Burda resmen tanıdım bi-iki tane. Böyle bi hırs bi hırs, yardım etmemek için yalan söylemeler, yüzyüze gelince ah canım cicim filan. Nasıl oluyor hala şaşırıyorum. Sanırsın iş alıcaklar, iş kapıcaklar burda. Burçin'e iyi kalpli değil demiştik, aslında Burçin iyi kız ya. Vallahi. Ankara'ya dönünce görüşmek isterim ben Burçin'le. O zamanlar hala hiç tanımadığım için kötü kalpli birisi, onu öyle sanmışım. Tanımam gerekiyormuş ama demek ki. Çok güzel olmuş çok da iyi olmuş bence.
Burayı hala seviyorum. Ankara'yı çok özledim ama. Ama bi daha hiç göremeyeceğini bildiğin arkadaşlarınla son bakışma olayı çok kötü bişey. Hala gözümün önünden gitmiyo hiçbirisi ya, hepsinin tek tek hatırlıyorum. Hoşçakalın gençler! Çok sevdim hepinizi! :)



'bu gece son' gecesi.

20120209

Kızlar Genova'da!

Bakın bakın! Kızlar Genova'da! Sonunda geldileer. Ama hemen de gittiler. Yaşayabileceğimiz ne aksilik varsa hepsini yaşamamıza rağmen her şey çok güzeldi. Onlara bol bol sarıldım, öptüm, güzelli yemekler yaptık, güzelli yerlere gittik. Sonra sonra en yakın arkadaşlarımla, diğer en yakın arkadaşlarım en yakın arkadaşlar oldu. O yüzden hayat daha da güzel oldu. Sonra tekrar yemek yedik. Genova'ya üstten baktık. Son anda pahallanmış İnterrail biletlerimizle nerdeyse tüm trenlerden atıldık, tüm koltuklarımızdan kaldırıldık. Ama yine de komikli espriler yapıp birbirimizi güldürüyorduk. Sonra görevlilerle hep kavga ettik. Biraz daha güldükten sonra otobüste ceza yedik. Ama derslerde gördüğümüz şeyleri canlı canlı karşımızda görünce çok heyecanlanıp koşmaya başlıyorduk. Aşk Çeşmesine kadar yarış yaptık. Dondurma yedik. Haritayı ben tuttuğum zamanlar hep kaybolduk. Hostel'le ilgili gülerek çok atraksiyonlu şeyler düşünüp gecenin yarısı terketmeye karar verdik. Şakur şukurlu bi hostel'e geçtik. Hostellerin hepsi garip çıktı. Kapıyı açan kadınların hepsi tam bir garipti. Hele bir tanesinde ben kadını görür görmez korkup geriye sıçradım. Sonra, 'ay pardon, saçlarınızla gülüşünüz birleşince biraz irkilmişim' dedim.  Ama hepsi gayet iyi insanlardı. Aynı hikayeyi 'aaa biliyor musunuz' diye girip birkaç kez anlatmaları ya da 'pardoon' diye bağırıp çat diye odamıza girmeleri dışında gayet iyi insanlardı. Hele çat diye odamıza giren hostel sahibi belki de burda tanıştığımız en iyi insandı. Verona'yı bu kadar sevmemiş olsaydım onunla tanışmayacaktık; ama ben Verona'yı o kadar sevdim ki kızlar da sevsin istedim, tam seçmemem gereken geceyi seçip onları getirdim. O gece iyi kalpli hostel sahibi odamıza çat diye girmeden önce yataklarımızı birleştirmiş korkarak 'muz' 'muz çilek' 'muz çilek elma' 'muz çilek elma karpuz' oyununu oynuyorduk. Eğer çat diye girip, bizi alıp mutfakta bize ve diğer hostelde kalanlara çay kahve yapmasaydı sabaha kadar bu oyunu oynayabilirdik sanırım. Sonra biraz az güldük. Venedik'e gitmeden en hızlı trene binip Genova'ya dönmek istedik. Genova'ya gelince tekrar çok güldük. Çünkü başka en yakın arkadaşlarımla, en yakın arkadaşlarım en yakın arkadaşlar olmuşlardı. Güzelli yemekler yedik, oyun oynadık, dans ettik ve komikli espriler yaptık. Sonra ben kızlar gidicek diye ağlamaya başladım. Sonra benim 1,5-2 kişilik yatağıma 5 kişi yattık. Ama o da nesi! Işık açık kalmış. Işığı kapadık ve gülerek uyuduk. Sonra gülerek uyandık. Kızların dönüş uçağının olduğu sabah, ben acaba hangi aksilik eksik kaldı diye düşünürken, İtalya'nın yine kafasına göre grev kararı aldığını öğrendim. Böylece olabilecek tüm aksilikler listesini tamamlamıştık. Bizim acilen Milano'ya gitmemiz gerekiyordu; fakat o gün İtalya'da hiçbir ulaşım aracı çalışmayacaktı. Trenimizi beklerken ve trenimiz gittikçe gelmezken öğrendim bunu. Listedeki tüm trenler teker teker iptal ediliyordu. Hemen yukarı koştum, insanlara sormaya başladım, sonra kafamı bir kaldırdım, nasıl oldu hiç anlamadım ama listede kocaman treniniz gelmiştir yazıyordu. Koş Efnan! dedim. Koştuk, tren ordaydı. Kızlar bavullarıyla binmeye çalışıyorlardı. O sırada bi ağlamışım gençler, görmeniz lazım, en son doğum anımda böyle ağlamışımdır herhalde. Sonuç olarak kızlar uçağını kaçırmadı. Son kez sarıldık, ben azcık daha ağladım. Onlar gitti, ben biraz daha ağladım. Sonra Genova'ya vardım, biraz da orda ağladım. Sonra uyudum, ben uyurken yine Verona'lı şeyler olmuş. Burdaki en yakın arkadaşlarım aradı, beni yalnız bırakmadılar. O yüzden daha sonra ağlamadım.
Kızları şimdiden özledim. Onlar çok iyi kalpliler, hep yardım ettiler. Onlar varken çok farklı hissettim kendimi. Sanki Türkiye'ye dönmüşüm gibi geldi. Kendi evimde belki de ilk defa tam evimdeymişim gibi hissettim. O yüzden ağladım onlar gidince, sanki buraya tekrar ilk defa gelmiş gibi oldum.
Onlar gelecek diye çok heyecanlıydım, sürekli planlar programlar yapmıştım. Bu kadar aksilik çıkmasını istemezdim; ama aklımın ucundan bile geçmeyecek şeyler oldu. Her şeye rağmen, güzel yemekler yiyip, güzel yerler gördük. İyi insanlarla tanıştık. Çok çok güldük, birazcık da ağladık. Bazen korktuk, çoğu zaman çok eğlendik. Hopladık, zıpladık, koştuk, yuvarlandık, düştük. Burda geçirdiğim en güzel haftalardan biriydi. O yüzden teşekkür ederim kızlar. İyi ki varsınız!

20120104

dün sustum.

Tüm sene beyazlı bulutların hiç gitmediği bi yere gelmişim. Genova'nın evleri çok da rengarenk değilmiş; ama hiç kapanmayan bir havası varmış. O yüzden gökyüzünde hep en sevdiğim bulutlardan var. Çok bahar havalı bi yere gelmişim. Burası çok bahar havalı olduğu için yılbaşına nasıl girdiğimi bilemedim. Çünkü ben her Aralık çok heyecanlanırım. Hava soğudukça kar yağar, kar yağdığında yılbaşı gelir, bu yüzden ben her Aralık heyecanlanırım. Ama bu sene, tarihe bi baktım, vay anasını 29 Aralık olmuş dedim. Çok şaşırdım. Çünkü henüz heyecanlanmaya başlamamıştım. Çünkü gerçekten her yer çok bahar havalıydı. O yüzden bu seneye üşümeden girdim. En sevdiğim bulutlardan vardı hala. Zaten ya bulutlar, ya elmalar. Burda hem en sevdiğim bulutlardan var, hem de tam pamuk prenses'in ısırmak isteyeceği türden elmalar var. Bazen ev arkadaşlarım benim elmalarımı yiyor. Bazen de yoğurtlarımı yiyor. Yoğurtlarımı yiyince o kadar kızmıyorum; ama elmalarım... Onları gerçekten çok seviyorum. Ev arkadaşlarım yemesin diye hızlı hızlı yiyorum. Elmaları hızlı hızlı yemek güzel oluyor. Bulutlar yense bulutları da hızlı hızlı yerdim. Çünkü bulutları da çok seviyorum. Burda bulutlar hiç gitmiyor. O yüzden burayı da seviyorum. Sokaklar çok dar ama. Böyle kıvrıla kıvrıla gidiyor. Aynı patikalar gibi. Kırmızı Başlıklı Kız burda yaşıyormuş deseler inanırım. Çünkü her yer onun büyükannesine giden yollara benziyor. Gökyüzü bu dar sokaklardan zor gözüküyor. Ayrıca dar sokaklar tehlikeli. Hep tehlikeli insanlar dolaşıyor. Kurt da çıksa çıksa buralardan çıkardı zaten. Zorla bileğime bileklik takmak isteyen kocaman adamlarla dolu. Bazıları da yoldan geçenlere çelme takıyor. Gerçekten. Ayrıca pencerelere hep çamaşırlarını asıyorlar. Ya üstümüze düşerse?!?! Bunu hiç düşünmüyorlar. Dar sokaklar hem tehlikeli hem de gökyüzü zor gözüküyor. Gökyüzünün çok gözüktüğü yerlerde bulutlar da çok oluyor. O yüzden dar sokaklara çok gitmiyorum. Bi keresinde dar sokaklarda Murat'la yürüyorduk, sonra Murat bugün Türkiye'ye döndü. Bi daha gelmeyecek. Herkesin erasmus'u bitmeye başladı. O yüzden ben dün sustum. Çünkü kimsenin gitmesini istemiyorum. Şilili arkadaşlarım gidince çok üzülücem. Çünkü benim Şili'ye gitmeme imkan yok. Ama onlar çok iyi kalpli. İyi kalpli olmayan erasmus arkadaşım Burçin'le aynı okuldayız. Ama iyi kalpli olan Şilili arkadaşlarımla ayrı yarım kürelerdeyiz. O yüzden dün çok sustum. Herkes Murat gibi gidecek. Bi tek biz kalıcaz. Neyse ki Genova'dayız ki bulutlar hep burda. Ve elma, elma her mevsim çıkan bir meyve.