20110617

gökçe'nin annesi

Merhaba. Bugün gökçe'nin annesinden azar yedim. Olaylar şöyle gelişti. Her şey bi pazar sabahı başlamıştı.

İki hafta önce, jüri için tam gaz hazırlanırken, guaj boyanın altından bir türlü kalkamadığımı farkettim. Gökçe iyi guaj boya yapar. Onlarda kalmaya karar verdim. Birlikte tüm gece guaj boya yaptık. Gökçelerle aynı muhitte otururuz. Saat sabah 6 oldu. Gökçe'nin uykusu geldi. Evet, gökçelerle aynı muhitte otururuz; ama ben oradan eve nasıl döneceğimi bilemem. Gökçe yattı. Ben eve nasıl döneceğimi düşünürken hele bi dışarı çıkayım, bulurum bir yol dedim. Saat sabah 7 sularıydı. Usulca, tüm ev uyurken, eşyalarımı topladım ve kapıyı açıp, çıktım. Bakkal amcaya otobüs geçer mi dedim. Bu saatte geçmez dedi. Taksi var mı dedim. Şu numarayı ara, gelir dedi. Fakat benim kontürüm yoktu. Param da yetmezdi zaten büyük ihtimal. Başımı eğdim. Hele bi yürümeye başlayayım, bi taksi bi otobüs görürüm dedim. Gelirken nereden geldiğimizi hatırlamaya çalıştım ve kaptırıp o tarafa doğru yürümeye başladım. Elimde üç büyük poşet ve bir büyük resim çantasıyla yollara koyuldum. Tüm gece guaj boya yapmama rağmen çok zindeydim. Hava çok güzeldi. Nefes alıyodum, veriyodum. Etrafta kimse yoktu. Dımdızlak, ellerimde poşetler, yürüyüp duruyordum. EVET. O gün pazar günüydü. Jüriden önceki gün. İşler yetişmiyordu, ben nefes alıyordum. Hava güzeldi. Hemen eve gidip çalışmalıydım. Fakat. FAKAT. Etrafta gerçekten kimse yoktu! Ne bir taksi, ne bir otobüs. Ben yürüyordum. Hala zindeydim. O sırada bizim ordaki bi alışveriş merkezine gelmişim. Oooo dedim. Buraya kadar iyi gelmişim. Kaç dakika yürüdüm bilmiyorum. Saatime baktım. 8e geliyor. Yürümeye devam ettim. Taksi yok. Yürürken düşünüyordum. İlkokulda, bu alışveriş merkezinden eve kadar annemle yürüdüğümüz gün aklıma geldi. Bi keresinde yürümüştük. Niye yürümüştük bilmiyorum. Benim o günkü kafaya sahiptik herhalde. Hele biraz daha yürüyeyim bi taksiye binerim sonra diye düşündüm, hem param burdan sonrasına yeterdi. Fakat o da ne. Bu alışveriş merkezi bizim eve uzakmış. Yürü yürü yolun sonu gözükmüyor. Ben yolda hala dımdızlağım. Ellerimdeki poşetler gittikçe ağırlaşıyor. Sonra birden kafama dank etti. Lan betül dedim. SEN SALAK MISIN! Bu hal ve tavırların ne. Kendine gel. Günlerdir uyumuyosun, zaten yorgunsun, bi de kalkmış sabahın vakti gezintiye çıkmış gibi kaptırmış yürüyosun. Olcak şey değil. Neyse eve az kaldı. Biraz daha yürü, hala zindesin, çalışırsın eve gidince. Sakinleşiyorum yavaş yavaş. O sırada yanımda bir hareketlilik, bir araba sesi, döndüm baktım. Taksi! Ay diyorum, neyse. Nasılsa az kald..... Taksi gidiyor. LAN! diyorum. Sen hakkaten salaksın betül. Hakkaten yani. Neyse. Hala zindeyim. Çalışırım. İyi oldu uyumadığım. Yapacak çok iş var daha. Ev uzaklardan gözüküyor. Arkada buğulu gökyüzü, evin silüeti. Ev gerçekten güzel gözüküyor ve o sırada kafama tekrar başka bir şey dank ediyor. OHA betül. Gökçelerden buraya yürüdün resmen. Kafan bugün çok güzelmiş. Tam yürümelik günü bulmuşsun. Çok mantıklı oldu bu, aferim. Eve varıyorum. Herkes uyuyor. Saat 8 buçuk. Artık zinde değilim. Ben de uyuyorum.

Bugün gökçe'nin annesinden azar yedim.
"Sen" dedi, "Evden kaçmışsın o gün! Sabah kalktık yoksun!"
"Eheh, evet, eve gidip çalışayım dedim de..."
"Aşkolsun. Hiç oldu mu, uyusaydın keşke."
"Eheh, olsun... teşekkür ede......"
"Nasıl gittin? Annen almıştır heralde. Kaç gibi gittin?"
"Eheh, 7 gibi çıkmıştım sanırım, tam saate bakmamış....."
"Aaaa o saatte otobüs de olmaz!!"
"Evet, eheh, yokmuş zaten."
"Olmaz tabii!! Nasıl gittin? Anneni mi aradın? Taksi de olmaz çünkü."
"Yok taksi varmış da, benim kontürüm yoktu ehehehehehe."
"Bak şimdi! Nasıl gittin peki? Burdan arasaydın keşke."
"Eheh olsun hava güzeldi."
"Hıı, nasıl gittin peki? Annen mi geldi?"
"Eheh. Taksi varmış... Otobüs yokmuş. Bakkala sordum da.. Şey. eheh. ben. şey yürüdüm."
"NEEEE!! Nasıl yürüdün!!"
"Hava güzeldi. Öyle biraz yürüyeyim demiştim. Eheh."
"Nasıl yürünür kızım burdan orayaa!!"
"Öyle şey kaptırıp gitmişim."
"Ay biz de dedik annesi almıştır herhalde! Nasıl yürünür kızım! Aaaaa o kadar yorgunlukta!"
"Eheh olsun. İyi oldu, açıldım, hava güzeldi."
"Aaaa, SEN ÇOK BÜYÜK HATA ETMİŞSİN BETÜL! Burda uyumalıydın!! Hiç olucak iş mi!?! Cık cık. Hata etmişsin, olmaz. Çok kötü."
"Eheh."

Gökçe'nin annesi öğretmen. Sert kadın vesselem.

20110610

tıfıl

bugün tıfıl'a gittik. son sınıfların kep atma töreni vardı. hazırlanıyorlardı, aynı bizim hazırlandığımız yerde. bizim üstümüzdeki cüppelerle. aynı bizim telaşımızla.
o günü hatırladım, o kadar güzeldi ki.

12 yılımı orda geçirmiştim. muhteşem arkadaşlarım olmuştu. bazen çok sıkılmıştım, bazen eve hiç dönmek istememiştim. son birkaç sene mezun olmayı iple çekmeye başladım. o zamanlar da özleyeceğimi çok iyi biliyordum; ama artık o kepi havaya atıp, okuldan ayrılmak istiyordum.
sonunda o gün geldi, ve ben o kadar hüzünlü o kadar hüzünlüydüm ki. 'hatırlar mısınız?' diye bir şiir okudu çok sevdiğim bir arkadaşım. ağlamaya başladım. her şeyi hatırlıyordum. yakantop oynardık hep. tuvalet tabelasını kırıp suçu arkadaşlarıma atmıştım. küçük topumuz çatıya kaçardı. berkle hep kavga ederdik. 11 yaşımızdayken elele tutuşup okuldan kaçmıştık en sevdiğim arkadaşımla. sonra aynı çocuğa aşık olduk. yakantop şampiyonu olduk. büyüdüm. çok güzel günler geçirdim. her gün sınıfımız pis olduğu için ceza alıyorduk. sabun gibi bir silgim vardı. ona kızmayın, bana kızın diyordu şaşı bakan birisi. voleybol oynarken pencereye el sallıyordu. çok şarkı söylüyorduk. powerturk dinliyorduk. çok iyi birisiyle tanıştım. elimize bant yapıştırdık. fotoğraf çekmeye başladım. çok mutluydum. beni başka sınıfa aldılar. sonra çok üzüldüm. fotoğraf çekemedim. çok iyi birisiyle küstük. ben büyüdüm. kaloriferde çay pişirdik. ergenlik kötü bişey. daha az konuştum. artık koşmuyordum. yavaş yürüyordum. başka arkadaşlarım oldu. başka müzikler dinledim. işte bu sıralarda okul bitsin istedim. powerturk dinlememek bana yaramamıştı. renkleri, bulutları tekrar sevmem için mezun olmam gerekiyordu. çok az kalmıştı zaten. o gün çok mutlu olacaktım.
ama o gün, bunları hatırlamak beni o kadar hüzünlendirdi ki. annem beni izlerken, "betül pek mutlu değil herhalde." diye düşündü. bunların hepsini aynı yerde yaşamıştım. buraya nasıl başladığımı hatırlamıyordum. ilk gün nasıldı hiç bilmiyorum. sanki anne gibi, elim gibi, kolum gibi, hep başından beri varolan bişeydi. ve o gün son gündü. o kadar özleyecektim ki. her şeyi.

mezun olalı 2 sene oldu. şimdiki okulumu da o kadar sevdim ki, tıfıl sadece eskişehir yolundan geçerken çatısını görmeye çalıştığım bi okul oldu. evet çok özlüyordum gerçekten; ama şimdiki okulumun da onun kadar iyi olduğunu, evim gibi olduğunu düşündüm, bir tuttum ikisini.
ama bugün anladım ki. tıfılda o kadar rahat hissediyorum ki kendimi. yıllarca gitmesem bile hep aynı sıcaklıkta kalıcak. ben 10 yaşımdayken annem okula gelmedi diye basbas ağlarken beni yatıştıran, sakinleştiren hocalar hep orda sarılmak için bekleyecekler. eğer 2. evim varsa, oranın başka bir yer olduğunu düşünmemeliymişim. bunu bugün anladım.

yarın ilkokul binası yıkılacak. ve ben, çok üzgünüm.

20110606

Zıplayarak uyumalı geceye geldim! Gözlerim artık kendi kendine rem uykusuna geçiyo, ama ben zıplıyorum! Öyle mutluyum. Şu anda hayat bana güzel. O kadar güzel ki. Ben zıplıyorum.
Jüri bitti. Gayet güzel bitti hem de. Bol sırıtmalı fotoğraf çekebildim. Projem bitti. Ekimden beri aynı maketle uğraşıyodum, artık onla uğraşmayacak olmak garip geliyo. Her ne kadar zorlasa da, bi aralar üçgen görmekten nefret ettirse de, yediğim yemekleri üçgen üçgen kesmeye başlatmış olsa da, projemi farklı hale o getirdi. O yüzden maketimi çok sevdim. Dönem bitti. Biraz üzülüyorum. Okulu seviyorum. Okuldaki herkesi seviyorum. Seneye erasmus'a gidecek olmak beni bazen üzüyo o yüzden. Bunları düşündükçe pek zıplamıyorum. Ama, AMA PROJE BİTTİ LAN! diye düşünüp tekrar zıplıyorum!
İkinci sınıf da birinci sınıf gibi çok hızlı geçti. Bu sene bölümün en zor senesiymiş bu proje dersi yüzünden. Hakkaten öyle. O kadar sıkıntılı, o kadar sıkıntılıydı ki. Ekimden beri sürekli bir telaş halindeydim. Hep herkesten gerideydim, çok çalışıp yetişmeye çalışıyodum ama bir türlü olmuyodu. "things are never as bad as they seem" yazan defterime bakıp ve "her şey güzel olacak" şarkısını dinleyip rahatlıyordum. Bu son haftada bana gelen rahatlık yüzünden jüriye yapmak istediklerimi yine yetiştiremedim. Ama olsun. Sürekli zamanın hızlı erimesini ve hemen bu gecenin gelmesini bekledim. Şimdi o gecedeyim, her şey bitti ve zıplıyorum. Çok havalı bi tatil geçirmeyi planlıyorum; ama öncelikle günlerce uyumalıyım. Çok zıpladım çünkü, yoruldum.


Bu da 'oha bitti lan sonunda' sırıtışım.

20110601

son yüze girdim

Merhaba. Projeli yazı yazmaya geldim.
Projem jüriye bi buçuk hafta kala bir şeye benzemeye başladı. Sanki hocalar aralarında sözleşmişler gibi hepsi bir anda beğenmeye başladı. İyi gidiyorum. Bence çok havalı bi evim var. Star Wars'a ev tasarlasam aynı bundan olur. Öyle havalı öyle havalı ki. İçinde heykeltraş bi adam yaşıyor. Tam ona göre. Çünkü adam da çok havalı. Bizim okul bahçesinde uzanarak puro içen hocamıza benziyor. Çünkü o da çok havalı. Kara sinek gelince, "Kimin bu sinek? Alın bunu burdan." diyor. Kesin benim evime benzer bir evde yaşıyor. Jüride ona, hocam dicem, size yaptım bu evi. Tam size göre. Bence inşa ettirmelisiniz. İçi de hazır. Böylece acayip para kazanıcam. Paralarımla çiçekli ayakkabılar alıcam. Aslında çiçekli ayakkabımı jüriden önce alıp, jüriye giymek istiyodum. Çünkü the kanks gökçenin özel tasarım ödüllü ayakkabıları varmış. Arkadaşlarım da çok havalıdır. Ben jüride mor bağcıklı kırmızı ayakkabı giyerken, onlar topuklu ve özel tasarımlı ayakkabılarını giyecekler. Hiç olmazsa çiçekli bi ayakkabım olsaydı, benim de biraz havam olurdu diye düşünüyorum. Ama jüriye 6 gün var ve benim çiçekli ayakkabı alacak vaktim yok. Param da yok. Eğer bir kağıda 1.40 lira veriyor ve o kağıttan 30 tane alıyorsanız, sizin de paranız kalmaz. Fotokopinin de 1.50 lira olduğunu unutmayalım. Param yok, vaktim yok ve henüz jürinin karşısında sunabileceğim tek bir paftam yok. Ki bu pafta sayısının nerden baksan bi 25 tane olması gerektiğini düşünürsek vaktim hiç yok. Peki benim bu rahatlığım?!? Ona da diyecek söz yok. Bu rahatlığımı bugünkü finale teslim etmem gereken şeylerin yarısının olmadığını gördüğümde farkettim. Teslim saatinden 10 saat önce çalışmaya başlarsam yarısını yetiştiremezdim tabii. Hemen kendimi toparlamalıydım. Jüri için etraftakilerin çoğu, işlerin büyük kısmını bitirmişken, benim elde daha sıfır vardı. Hemen çalışmalıyım dedim. Sonra, sonra bi baktım akşam olmuş. Kızdım kendime. Ceza olarak gün ağarmadan yatmayacaksın yine dedim. Bunları bunları ve bunları bitireceksin dedim. Hemen eve geldim. Ama o da ne. Ablam bilgisayarımı açık bırakmış, gitmiş. Jüriye 6 gün kaldı. Elimde henüz hazır hiçbir şey yok. Ve ben, bitmek bilmez rahatlığım sayesinde bunları yazmaya başladım. Ama iş çiçekli ayakkabıya gelince, vaktim yok! Sonra jürinin karşısına özel tasarımlı ayakkabıların yanında ben, mor bağcıklı kırmızı ayakkabımla çıkarım. İnsanlar 1 haftadır okulda uyurken benim çarşıya çıkıp çiçekli ayakkabı alacak halim yok ya. Okulu bi görseniz. Her taraf battaniye. Ben kaldığım zamanlar kafamı masaya koyup çat diye uyuyordum. Şimdi acayip yemekler de var. Millet yaşıyor orda. Haftasonu rahatlığım gider ve işlerin çoğunu bitirmiş olursam ben de kalırım. Şimdilik burada yaşıyorum:


Annem çalışmam için kapıya pencereye vurmaya başladı. Bunu en son öss zamanında yapmıştı sanırım. Artık jüri için son hazırlığıma başlamam gerek. Bikaç gündür içimde, etrafımdaki stresli insanları daha da sinir eden bi mutluluk var. O kadar iş var ve ben o kadar huzurluyum ki. Sanırım haftaya hayatın bana güzel olacağı düşüncesi beni böyle yapıyor. Haftaya nasıl olurum kimbilir. Zıplayarak uyurum işte, biliyorum!


Bu da çiçekli ayakkabılar.