bir rafım var.
bir de üstünde değişik açıklıkları bulunan seramik vazolarım.
8 tane. ama hepsi birbirinden farklı. ama hepsi beyaz.
vazolarım rafın üstünde sıralı. yan yana.
içlerinde mumlar. 8 tane mum.
ve gölgeler. birbirinden farklı bir sürü gölge.
duvara vurmuş hep.
duvar sarı. cırt sarı hem de.
koltuk beyaz. vazolar gibi.
2 kişilik bir tane koltuk.
çünkü 2 kişiyiz. oturuyoruz. gölgeler duvarda.
ben bacağımı büküp koltuğun üstüne koymuşum.
o ise sağ ayağının üstünde. her zamanki gibi.
siyah-beyaz geometrik desenli yastıklar.
büyük bir sessizlik var.
sezen aksu dışında. o kadar güzel ki...
ama yine de ortada büyük bir sessizlik var.
sessizliği bozan şey. gür bir ses. hem de kalın.
ilk önce siyah ahşap sehpaya uzanıyor.
üstüste yığılmış olan kitaplara bakıyor. teker teker.
aslında hepsinin konsepti aynı:
"...'nın Bütün Şiirleri"
aralarından bir tanesini seçiyor özenle.
en sevdiği.
en sevdiğim.
bulmak için sayfaları karıştırmasına gerek yok.
çünkü biliyor. hemen açıyor.
okumasına da gerek yok.
çünkü biliyor. ama yine de kitaba bakıyor.
ve sessizlik bozuluyor:
"Mutsuzluktan söz etmek istiyorum
Yatay ve dikey mutsuzluktan..."
o kadar yavaş okuyor ki.
sanırım bütün harflerine aşık.
"...Biz giz dolu bir şey yaşadık
Onlar da orada yaşadılar..."
bazı dizeler arasında en az 5 saniye bekliyor.
o sırada en çok gölgelere bakıyor. duruyor.
boynunu kaşıyor. bazen dudaklarını ısırıyor.
tekrar kitaba bakıp bana bakıyor:
"...Gemiler gene gidip geliyor
Dağlar kararıp aydınlanacaklar
Ve o kadar..."
gittikçe daha da yavaş okuyor.
biliyorum, bitmesin istiyor.
bitmesin istiyorum.
"...sevgim acıyor
Kimi sevsem
Kim beni sevse..."
birden duruyor. tamamen sanki. şaşırıyorum.
daha sevdiği kelimeler vardı okunacak. neden duruyor?
10 saniye kadar bana bakıyor.
ilk 3 saniyede anlamadım diyorum gözlerimle.
hayal kırıklığına uğramış gibi bakıyor. nasıl anlamazsın?
5. saniyeye kadar düşünüyorum.
balkon açık. rüzgar estikçe mum ışıkları hareket ediyor.
ve gölgeleri de.
birden anlıyorum. 6. saniyede gülümsemeye başlıyorum.
o da rahatlamış gibi oluyor. onaylayarak bakıyor.
8. saniyeye kadar gülümsüyoruz.
10. saniyeye kadar da gülümsüyoruz aslında.
ama son 2 saniyede ikimiz de birbirimizi tam göremiyoruz.
sadece renkler. bulanıklık. ve daha da çok oynayan mum ışıkları.
ama bakıyoruz hala.
çünkü ellerimiz var. birbirimizin görüşünü açmak için.
10. saniyede ellerimizi kullanıyoruz.
ve artık bakmıyoruz.
ben rüzgarda hareket eden perdeye bakıyorum.
mavi tül perde. gök mavisi.
o da... bilmiyorum. çünkü artık ona bakamıyorum.
ne kadar olduğunu hiç bilmediğim bir süre sonra,
gidiyor.
bir şey söylemiyor. zaten gerek yok.
o kadar açık ki her şey.
bu onu son görüşüm.
biliyorum.
son bakışım.
son bakışı.